14 Temmuz 2013 Pazar

Şükrü Erbaş - Senin Korkuların Benim İnceliğim


          Tüm Paylaşımları Twitter'dan ve Facebook'tan Takip Et 

Şiir Sözleri:

Ayrılık ne biliyor musun? 
Ne araya yolların girmesi, 
Ne kapanan kapılar, 
Ne yıldız kayması gecede, ne güz
Ne ceplerde tren tarifesi, 
Ne de turna katarı gökte. 

İnsanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık! 

İpi kopmuş boncuklar gibi yollara döktüğü gözlerini, 
Birer damla düş kırıklığı olarak toplaması içine. 
Ardında dünyalar ışıyan camlar dururken, 
Duvarlara dalıp dalıp gitmesi. 
Türküsünü söyleyecek kimsesi kalmamak ayrılık. 
Ödünç sesle konuşan bir kalabalık içinde kendi sesiyle silinmek
Birden bire büyümesi gülüşü artık yaprak kımıldatmayan bir çocuğun
İnsanın yaşlandıkça kendi kuyusuna düşmesi
Bir kadının yatağına uzanan kül bağlamış bir gövde
Saçına rüzgar, sesine ışık düşürememek kimsenin. 
Parmaklarını sözüne pınar edememek
Uzaklarda bir adamın üşümesi bir kadın dağlara daldıkça
Işıklı vitrinlere bakmadan geçmek çarşılardan
Çiçekçilerden uzağa düşmesi insanın yolunun.
Evlerle sokaklar arasında bir ayrım kalmaması
Ayrılık, yağmurdan vazgeçiş, sudan üşüme
Yalnızca gölge vermesi ağaçların
İyiliğin küfre dönmesi ayrılık
Güneşin bir ceza gibi doğması dünyaya. 
Başını alıp gitmek gibi bir geri dönüş
İki adımdan birisi insanın, 
Sevincin kundakçısı, hüznün arması
Süreğen korkusu inceliğin
Ayrılık o küçük ölüm! 
Usta dokunuşlarla bizi büyük ölüme hazırlayan. 

Şimdi anlıyor musun gidişinin neden ayrılık olmadığını, 
Bir yaprağın düşmesi kadar ancak, acısı ve ağırlığı olduğunu. 
Bir toplama işleminin sonucunu yazmak gibi bir değer taşıdığını. 
Boşluğa bir boşluk katmadığını, kar yağdırmadığını yaz ortasında.... 

Ayrılık, o köpüklü öpüşlerin ardından kalkıp ağzını yıkadığında başlamıştı. 
Ben bulutları gösterirken, 
“bulmacanın beş harfli yemek sorusuna” yanıt aramanla halkalanmış, 
“Aşkın şarabının ağzını açtım, yar yüzünden içti murt bende kaldı” 
Türküsü tenimde düğümlenirken, odadan çıkışınla yolunu tutmuş, 
Dağlarda öldürülen çocukların fotoğraflarını bir kenara itip, 
“bu eteğin üstüne bu bluz yakıştı mı? ” 
Dediğinde varacağı yere varmıştı çoktan. 

Ne mi yapacağım bundan sonra? 

Ayak izlerimi silmek için sana gelen bütün yolları tersinden yürüyeceğim önce. 
Şiir okumayacağım bir süre, 
Hediyelik eşya satan dükkanların önünden geçmeyeceğim. 
Senin için biriktirdiğim yağmur suyunu, bir gül ağacının dibine dökeceğim. 
Yeni bir yanlışlık yapmamak için telefonlara çıkmayacağım
Arda kuş resimli aynalar arayacağım mahalle pazarlarında gençliğimi anımsamak için
Emekli kahvehanelerinde yaşlılarla konuşarak sonumu görmeye çalışacağım
Fotoğraflarını güneşe koyacağım, bir an önce solsun diye. 
İçinde ay ışığı, iğde kokusu ve begonvil bulunan tüm resimleri duvarlardan indireceğim 
Mican türküsünü asacağım yerlerine
Falcı kadınlara inanmayacağım artık. 
Trafik polislerine adres sormayacağım, 
Geleceğe ışık düşüren bir gülüşle gülmeyeceğim kimseye
Fesleğenden başka bir çiçek koymayacağım penceremin önüne
Büyük kentlerin varoşlarında çırpınan üç milyon yurtsuza evimi açacağım
Nerde bir kayıp, bir faili meçhul varsa bıraktığı acının yanına resmini asacağım
Şaşırma, yetimi korumak için yeni aşklar bulacağım kendime

Ne yapacağımı sanıyorsun ki? 

Tenin tenime bu kadar sinmişken, 
Ömrüm azala azala önümden akarken önümde, 
Gittiğin gerçek bu kadar herkese benzerken.. 
Senin korkularını, benim inceliğimi doldurup yüreğime, 

bıraktığın boşluğu yonta yonta binlerce heykelini yapacağım.

Şükrü Erbaş

                                 Twitter'dan Takip Et

                                Facebook'tan Takip Et

                           Anasayfaya Dön/Homepage

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder