Şiir Sözleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Şiir Sözleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Ağustos 2014 Perşembe

Cezmi Ersöz - Aşkta Yarın Yoktur Sevgili


Tüm Paylaşımları Twitter'dan Takip Et

Şiir Sözleri:

   Aşk bu dünyanın ölçüleriyle açıklanamaz sevgili. O ilkel bir acıdır, yaban bir ağrıdır. Gelir ve içimizdeki o çok eski bir şeye dokunur. Sonra bir perde açılır ve yolculuk başlar. Bu yolculukta artık para, tarifeler, beklentiler, randevular, taksitler, iş, anneler ve korkular yoktur. Aşkın kendi gerçekliği vardır sevgili. İnsan bir başka ışığa teslim olur...  

    Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında. 

    Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...  

    Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan...  

    Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye... 

    Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...  

    İnsan bazen nedensiz yere umutsuzluğa kapılır. Kimselere veremez sevgisini, kimselere kendini anlatamaz, evlere kapanır... Bazen denizler, kıyılar çeker insanı. İnsan bu kapılmayı anlayamaz, oysa çok eski bir yerde yaşanmasından korkulup vazgeçilmez aşkların sızısıdır bu. Bu sızı, bu yenilgi mevsimlerle yıllarla devredilir başka insanlara... Bir insanın yaptığı bir hatanın tüm insanlara yayılması gibi...  

    İşte şimdi biz de sevgili, ya olmadık zamanlarda umutsuzluğa kapılıp, soluğu evlerde alacağız, ya da denizler, kıyılar çekecek bizi. Nasıl biz başkalarının korkaklığını taşıyorsak, başkaları da bizim korkaklığımızı taşıyacak, yenilgimizi, umutsuzluğumuzu...  

    Birazdan sabah olacak...  

    Para, tarifeler, beklentiler, randevular, taksitler, iş, anneler ve korkular başlayacak... Bunlar varsa ve bizim için geçerliyse aşk yoktur ve hiç olmamıştır sevgili. Birbirimizi kandırmayalım...  

    Hadi güne hazırlan. Yaşadıklarımızı unutmaya çalış. Aşk bize güvenip verdiği büyüsünü, sırlarını, cesaretini, bilgeliğini ve o ilkel, o yaban ağrısını geri alacak. Bunlar olurken içimiz bir an çok üşüyecek, sonra geçecek...  

    Hadi, oyalanma birazdan yarın olacak...  

    Aşkta yarın yoktur sevgili...  

2 Ağustos 2014 Cumartesi

Yavuz Bülent Bakiler - Şaşırdım Kaldım İşte




          Tüm Paylaşımları Twitter'dan ve Facebook'tan Takip Et

Şiir Sözleri:

Sözde, senden kaçıyorum dolu dizgin atlarla.. 
Bazen sessiz sedasız ipekten kanatlarla.. 

Ama sen hep bin yıllık bilenmiş inatlarla.. 
Karşıma çıkıyorsun en serin imbatlarla.. 

Adını yazıyorsun bulduğun fırsatlarla.. 
Yüreğimin başına noktalarla.. Hatlarla.. 

Başbaşa kalıyorum sonunda heyhatlarla.. 
Sözde, senden kaçıyorum doludizgin atlarla. 

Ne olur bir gün beni kapında olsun dinle.. 
Öldür bendeki beni.. 
..Sonra dirilt kendinle! 

Çarpsan karasevdayı en azından yüzbinle.. 
Nasıl bağlandığımı anlarsın kemendinle.. 
Kaç defa çıkıp gittim buralardan yeminle.. 
Ama her defasında geri döndüm SENİNLE.. 

Hangi düğüm çözülür.. Nazla.. Sitemle.. Kinle.. 
Ne olur bir gün beni, kapında olsun dinle.. 

Şaşırdım kaldım işte, bilmem ki n'emsin..? 
Bazen kızkardeşimsin.. Bazen öpöz annemsin.. 
Sultanımsın susunca, konuşunca kölemsin.. 
Eksilmeyen çilemsin.. 
Orada ufuk çizgim, burda yanım yöremsin.. 
Beni ruh gibi saran sonsuzluk dairemsin.. 

Çâresizim.. Çâremsin.. 

Şaşırdım kaldım işte bilmem ki neyimsin...

Yavuz Bülent Bakiler

                      Twitter'dan Takip Et

                     Facebook'tan Takip Et

               Anasayfaya Dön/Homepage

Akif Oktay - Şizofren Aşk'a Mektup (Cezmi Ersöz)



          Tüm Paylaşımları Twitter'dan ve Facebook'tan Takip Et

Şiir Sözleri:

Hadi gir içeri. Ama gözlerindeki o kanayan suçluluk bırak kapıda kalsın. Ona ihtiyacımız yok artık. O hayatın içine bir türlü sığamayan ve telaşından durmadan sigaraya sarılan yorgun ellerini, nereye baksan hep karşında duran o kırgın çocukluğunu, uzak denizlerin sisli buğusuyla her daim ıslak dudaklarını, ruhumun tek sığınağı o tarifsiz kokunu kapıda bırak. Tutkunu olduğum neyin varsa hepsini bırak kapıda. Yoksa ne kadar istesem de konuşamam seninle. Konuşamam, yalnızca ağlarım. 

Ne olur gir içeri. Ama girerken tut elinden sevdanın. Yıllar sonra seni yeniden uzağıma düşüren, seni o geri dönüşü olmayan yollara düşüren, yüreğinden aşkımı, dudaklarından adımı, evinden gölgemi silip götüren, o adını kimselere söylemeden ölmek istediğin, o, hiç kimseyi bu kadar sevmedim ki, dediğin sevdanı al yanına ve gir içeri. Utanma benden n'olur. Kalbindeki o sızının halinden en çok aşkınla kavrulmuş yüreğim anlar benim... 

Kapat kapıyı. Kapat, içeri hayat girmesin. İçeri yalanlar girmesin. İhanetler, ihtiraslar, oyunlar, maskeler girmesin içeri. Çünkü burada yalnızca sevdan oturuyor. Hayatın içinde soluk alamayan, kendine kalbinde bir yer bulamayan sevdan oturuyor bu evde. Bak, bu ev benim yüreğim. Ne zaman kalbinden kovulsam, ne zaman hayatın ortasında öyle hazırlıksız, öyle savunmasız, öyle yapayalnız kalakalsam gelip sığındığım bu dört duvar benim yüreğim. Burası aşkımın mabedi. Burası sensizliğimin kalesi. Burası deliliğim... Burası baştan ayağa sensin, sevgilim. 

Sana sevgilim diyorum hala, bağışla beni. Sen artık bir başkasının sevgilisisin. Yalnızca bu cümleyi kurmamak için bile ölmek isterdim. Seni sonsuza dek kaybettiğim bu günleri hiç yaşamadan ölmek isterdim. 

Evimin, şu talan olmuş yüreğimin dağınıklığını bağışla. Sensizliğe benimle beraber ağladı bu duvarlar. Rutubetleri ondan, aldırma. Otur şöyle, bir sigara yak. Konuşalım. Sözcüklerle değil, sevdamızla konuşalım. Anlatalım herşeyi. Sonra söz bitsin. Ölüme kadar yalnızca susalım.

Hiç pişman olmadım seni sevmekten. Sana hiç kırılmadım. Hep anladım seni. Sevdim seni sevgili, sevdim... 

Anlat bana ne olur... Kaybedecek birşeyimiz yok artık. Birazdan şu kapıdan çıkıp gideceksin. Aramıza hayat girecek... Aramıza başka bir sevdayla anlamlanan sayısız anlar, sayısız mekanlar, geri dönüşü olmayan anılar, sözler ve koca bir yaşam girecek. Gittiğin o sonsuzluk yolculuğundan seni bir daha geri çağırmayacağım. Duvarları gözyaşlarımla rutubetlenen bu dört duvar yüreğimde geçireceğim karanlık gecelerde bana o mucizeyi yeniden göndermesi için Tanrı'ya yeniden yalvarmayacağım. 

Şimdi git artık sevgilim. Sana sevgilim diyorum hala, bağışla beni. Sen artık bir başkasının sevgilisisin. Yalnızca bu cümleyi kurmamak için bile ölmek isterdim. Seni sonsuza dek kaybettiğim bu günleri hiç yaşamadan ölmek isterdim. Adım dudaklarında yok olmadan, tenim teninde henüz solmadan, daha böylesi yabancın olmadan... Gözlerindeki o çocuksu suçluluğu giderken denize at. Ona ihtiyacın yok artık. Affet kendini... Beni de affet... Affet bu yaralı sevdamı... O hayatın içine bir türlü sığamayan ve telaşından durmadan sigaraya sarılan yorgun ellerini, nereye baksan hep karşında duran o kırgın çocukluğunu, uzak denizlerin sisli buğusuyla her daim ıslak dudaklarını, ruhumun tek sığınağı o tarifsiz kokunu yanına al giderken... Tutkunu olduğum neyin varsa hepsini alıp git... Şizofren aşkının son mektubu bu sana... Şimdi söz bitti artık.  

                      Twitter'dan Takip Et

                     Facebook'tan Takip Et

               Anasayfaya Dön/Homepage

Osman Sonant - Palyaço (Turgut Uyar)




          Tüm Paylaşımları Twitter'dan ve Facebook'tan Takip Et

Şiir Sözleri:

kaç kişiyi öldürdüm düşlerimde
kaç kilo çekerdi yalnızlık
kaç kere ezildim altında
yaz yağmurlarının
belki de palyaçolar ağlardı pazartesi sabahları
her sirk geldiğinde ağlamaklı olurduk
hep ağlamaklı olurduk gülünecek halimize
kim sevmezdi çiçekleri filan
“ben sevmezdim” dedim, “yalan” dedi
bunu palyaço söyledi,
palyaço söyledi ben yazdım
yazdım, yazmasam ağlayacaktım
herkes ağlarmış biraz, ben de ağladım
sırf bu yüzden mi ağladım
alçaklık gibi bir şey oldu bu biraz
biraz birazdım her şeyden
dün biraz sinirlenmiştim mesela
yarın bir kadını seveceğim biraz
biraz biraz kör oldum bügünlerde
ama rakı kadehlerini boşaltmayın
eksilmesin hiçbir şey
hiçbir şeyden dahi olsa
kalsın biraz


umursamıyorum yılgınlığımı filan
çünkü sessizce yaşanmalı her şey
bir devrim sesszce olmalı mesela
ve her sözcüğüne inanmalı bir palyaçonun
bir palyaço neden yalan söylesin ki
ben palyaço olsaydım söylemezdim
marangoz olsaydım da söylemezdim
ben insan olsaydım yalan söylemezdim!
hem nereden çıkardınız palyaçonun yalnızlığını
kaç kilo çeker ki bir palyaço
hem neden yüzüme vuruyorsunuz
bir çirkin ördek yavrusu olduğumu
gocunmam ki ben, ben gocunmam
bir palyaço ne kara gocunmazsa
o kadar, o kadar gocunmam işte
rakı doldurun! eksilmesin

bitmedi, yazacağım daha
yazmazsam ağlayacağım çünkü
alçakça olacak biraz
hem biz o zaman kimdik ki, nerelere giderdik
her sokakta biraz daha eksilirdik
bilirdim, geceleri puslu puslu olurdu bazen
bazen birisi fısıldarmış gibi olurdu
“duyamadım”, derdim, “tekrar et!”
sessizliğe bürünürdü o vakit her şey
sokaklar daha bir puslu
palyaçolar daha bir ağlamaklı olurdu
ve ben daha bir alçak olurdum
ağlardım biraz
hem sen kimsin, çekiştirme diyorum
hatta kuyruğuma basma diyorum
acıyor, tırmalarım,-
diyorum
kahrol, kahrol!
diyorum

geçen gün yüzüme rastladım bir ilan panosunda
korktum birden, kusacak gibi oldum
“olur öyle” dedi palyaço,
“herkes alçaktır biraz”
“otur ulan!” dedim, bağırdım ona
ben bazen bağırırım biraz
“rakı doldur!” dedim, “eksilmesin!”
ben bazen eksilirim biraz
aslında hepimiz eksilirmişiz biraz
bunu sonradan öğrendim
ben aslında her şeyi sonradan öğrendim
herkes herkesi sonradan öğrenirmiş
bunu da sonradan öğrendim
örneğin;
geçen gün bir kadınla seviştim
biraz değil çok seviştim
ya işte öyle palyaço
diyorum ki,
bunu da yeni öğrendim
sevişmek de eksilmekmiş biraz

kim sevmezdi ki kuş ötüşlerini filan
“ben sevmezdim” dedim, “yalan”
dedi
bunu palyaço söyledi
palyaço söyledi, ben yazdım
yazmasam, alçak olacaktım
hem ben roman da yazdım biraz
bazen diyorum ki, palyaço,
sen olmasan ben ne yaparım
alçakça eksilirim belki biraz
her yağmur yağışında yerindi dibine girerim
hiçbir kadının kasıklarını öpemem belki
ya da unuturum sonradan öğrendiklerimi
biraz biraz anlıyorum ki,
yüzler eller, o terli vücutlar filan
her şey plastikmiş biraz

haydi sirtaki yapalım palyaço
rakı doldur, yine eksildik biraz

                      Twitter'dan Takip Et

                     Facebook'tan Takip Et

               Anasayfaya Dön/Homepage

Müşfik Kenter - Dalga


          Tüm Paylaşımları Twitter'dan ve Facebook'tan Takip Et

Şiir Sözleri:

Mesut sanmak için kendimi
Ne kağıt isterim, ne kalem
Parmaklarımda sigaram
Dalar giderim mavisinden içeri
Karşımda duran resmin..

Giderim deniz çeker
Deniz çeker, dünya tutar
İçkiye benzer birşey mi var
Birşey mi var ki havada
Deli eder insanı, sarhoş eder?

Bilirim, yalan, hepsi yalan
Taka olduğum, tekne olduğum yalan
Suların kaburgalarımdaki serinliği
İskotada uğuldayan rüzgar
Haftalarca dinmeyen motor sesi
Yalan....

Ama gene de
Gene de güzel günler geçirebilirim
Geçirebilirim bu mavilikte
Suda yüzen karpuz kabuğundan farksız
Ağacın gökyüzüne vuran aksinden
Her sabah erikleri saran buğudan
Buğudan, sisten, ışıktan, kokudan...

Ne kağıt yeter ne kalem
Mesut sanmam için kendimi
Bunların hepsi... hepsi fasafiso
Ne takayım, ne tekneyim
Öyle bir yerde olmalıyım
Öyle bir yerde olmalıyım ki
Ne ışık,ne sis, ne buğu gibi
İnsan gibi....

                      Twitter'dan Takip Et

                     Facebook'tan Takip Et

               Anasayfaya Dön/Homepage

1 Mayıs 2014 Perşembe

Ahmed Arif - İçerde




          Tüm Paylaşımları Twitter'dan ve Facebook'tan Takip Et

Şiir Sözü:

 Haberin var mı taş duvar?
 Demir kapı, kör pencere,
 Yastığım, ranzam, zincirim,
 Uğruna ölümlere gidip geldiğim,
 Zulamdaki mahzun resim,
 Haberin var mi?
 Görüşmecim, yeşil soğan göndermiş,
 Karanfil kokuyor cıgaram
 Dağlarına bahar gelmiş memleketimin... 

                      Twitter'dan Takip Et

                     Facebook'tan Takip Et

               Anasayfaya Dön/Homepage

8 Nisan 2014 Salı

Okan Bayülgen - Ağıt




          Tüm Paylaşımları Twitter'dan ve Facebook'tan Takip Et 

Şiir Sözü:

Oğlum; 

Sana bu mektubu bizim cehennemden yazıyorum 
Bir yaşıma daha gireceğim neredeyse 
Tabii bundan haberin yok senin 
Kronometreye erken bastığın için 
Beni hep yakışıklı hatırlayacaksın 
Bizi bırakıp gittiğin yerde 
Eski güzel günleri düşünüp hayıflanacaksın 

Ama DUR! 

Sen hatırlıyor musun beni? 
Peki sen herhangi bir şeyi hatırlıyor musun? 
Ben yirmiydim tanıştığımızda 
Sen beni en son otuzbeşimde gördün İstanbul'da 
Sonra sen Kaş'ta öldün 
O akşam aynı anda geldik Antalya'ya 
Sen beni görmedin, ben sana bakıyorken 
Ben sana öyle dikkatli baktım ki oğlum ayrılırken 
Sen iyi ki görmedin beni 

Yoksa gözgöze gelir gülerdik, eskisi gibi 

Olmadık bir yerde gülerdik ya hani? 
Öyle olurdu yine 
Gözlerimizi kaçırırdık ciddiyeti bozmamak için 
Hani sahnede olduğu gibi. 
Sen ağlarken bakamazdım sana 
Sinirimi bozardın, gülerdim 
Çünkü sen her b*ktan şikayet ederdin oğlum 
Öyle çok şikayet ederdin ki 
Sonunda sıkılır gülerdim 
Sonra sen de sıkılırdın kendinden 
Başkası gibi olmak isterdin 
Mutlu olan bir başkası gibi 
Dert etmeyen biri 
Hani, benim gibi biri 

Birşey diyeyim mi sana oğlum? 
Şimdi dönsen buralara 
Ne gidilecek bir yol 
Ne uğruna ölünecek bir kadın 
Herneyse... 
Ama kadınları çok dert ederdin sen 
Ama onlar seni severdi oğlum 
Ama sen çok ağlardın onlar için 
Sevemezdin kendini bir türlü 
Onlar seni çok sevse de 
Senin gibi olmak istemezdim o zaman 

Daha çok sevin beni! 
Daha çok gülün bana! 
Beni daha çok isteyin! 
Daha çok! 
Ama seni en çok ben... 

Birşey diyeyim mi sana oğlum? 
Şimdi dönsen buralara 
Ne gidilecek bir yol 
Ne uğruna ölünecek bir kadın 
Ne de sabaha kadar konuşarak sana vaadettiklerim 

Kandırdım seni oğlum 
Parayı dert etme diye 
Yok öyle birşey, başarısızlık diye 
İlla da başkası olmaya çalışma salak gibi 
Bir kadın için ölme diye 

Kandırdım 

Artık umrunda değil mi bunlar? 
Artık bozulmuyor musun bu işlere? 
Aşkın da bir önemi kalmadı mı yoksa? 
O kadın için ölmez misin bir daha? 
Ne var, bir kere daha ölsen? 
Değmez mi o kadın buna? 

Hani, hani değerdi? 

Çıplak ayaklarıyla yürürken mezarının üstünde 
Keyiflenmeyecek misin toprağın beş karış altında? 
Öyle de oldu zaten, vasiyet ettiğin gibi 
Çıplak ayaklı kıza 

Bıraktın değil mi oğlum? 
Bıraktın, gittin 
Peki! 
Ama ben buradayım hala 
Ben devam ediyorum 
Peki sen bakıyor musun bana oradan? 
Gülüyor musun bana? 
Sanıyor musun ben aynı şarkıyı söylüyorum? 

Beni daha çok sevin! 
Bana daha çok gülün! 
Daha da çok isteyin beni! 
Beni daha çok özleyin! 

Ama seni... 
Seni en çok ben, ben! 

Hayır ben çok değiştim oğlum 
Bir başkası değilim artık 
Vazgeçtim maymunların dünyasından 
Bıraktım alkışları, istemiyorum kahkahaları 
İstemiyorum bir aptal gibi yaşlanmak 

İşte belki de bu yüzden 
Seni en çok ben... 
En çok ben özlüyorum! 

BENİM 

ÖLÜ 

ARKADAŞIM!... 

                      Twitter'dan Takip Et

                     Facebook'tan Takip Et

               Anasayfaya Dön/Homepage

9 Şubat 2014 Pazar

Melih Cevdet Anday - Çürük


          Tüm Paylaşımları Twitter'dan ve Facebook'tan Takip Et

Şiir Sözü:

Akasya ağaçları akasya kokuyor
Bahçelerde güller, gübreler kokuyor
Geçen otomobil benzin kokuyor
Otomobilin içindeki kadın lavanta kokuyor
Kadının lavantası dehşet kokuyor
Bu lavanta kokusunu koklayan adam ne kokuyor
Rakı kokuyor
Kızlar, oğlanlar ter kokuyor
Hastaların kapanmamış yaraları kokuyor
Sağlamların açılacak yaraları kokuyor
İnsanların elleri gözleri kalpleri kokuyor 
Açlıktan nefesleri kokuyor 
Çürüyen dişleri derileri beyinleri kokuyor 
Duyguları düşünceleri sesleri sözleri kokuyor 
Yazdıkları okudukları kokuyor 
Çürüdükçe kokuyor 
Kitaplar dergiler afişler mektuplar kokuyor 
Dostluklar aşklar arkadaşlıklar kokuyor 
Havalandırılmamış odalar kokuyor 
Havalandırılmış odalar kokuyor 
Sofalar evler apartmanlar kokuyor 
Mahalleler şehirler memleketler kıtalar kokuyor 
Çürüdükçe kokuyor 
Duymuyor musunuz kokuyor 
Kokuyor kokuyor kokuyor kokuyor...

                                 Twitter'dan Takip Et

                                Facebook'tan Takip Et

                           Anasayfaya Dön/Homepage

21 Ocak 2014 Salı

Tuncel Kurtiz - Delikanlım İyi Bak Yıldızlara








          Tüm Paylaşımları Twitter'dan ve Facebook'tan Takip Et 

Şiir Sözü:

İyi bak yıldızlara,
onları belki bir daha göremezsin.
Belki bir daha
yıldızların ışığında
kollarını ufuklar gibi açıp geremezsin.. 

Delikanlım!.
Senin kafanın içi
yıldızlı karanlıklar
kadar
güzel, korkunç, kudretli ve iyidir.
Yıldızlar ve senin kafan
kâinatın en mükemmel şeyidir. 

Delikanlım!.
Sen ki, ya bir köşe başında
kan sızarak kaşından
gebereceksin,
ya da bir darağacında can vereceksin.
İyi bak yıldızlara
onları göremezsin belki bir daha... 

                                 Twitter'dan Takip Et

                                Facebook'tan Takip Et

                           Anasayfaya Dön/Homepage

12 Ocak 2014 Pazar

İsmet Özel - Sebebi Telif




 Tüm Paylaşımları Twitter'dan ve Facebook'tan Takip Et

Şiir Sözü:

Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız
yaprakla yağmurun aşkı meselâ
kim olsa serpilen coşturuyor bizi
imreniyoruz başkalarının mahvına.
Yağmur mahvoluyor çarparak
kendini parçalıyor mâşukunun açılan kıvrımında
yaprak dirimle irkiliyor nazlı ve mağrur
silkiniyor vuran her damlayla.

Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız
bakıp başkasının başkayla kurduğu bağlantıya
aşka dair diyoruz ilk anı bu olmalı
ilkönce damarlarımızda duyduğumuz çağıltısını
uzak iklimlerin
kokusu gitmediğimiz şehirlerin önceden 
bir baş dönmesiyle kabarıyor hafızamızda
sonra ayrılıklar düşüne dalıyoruz:
Bize ait olan ne kadar uzakta!

Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız
başkalarının düşünceleriyle değil.
"Üstümde yıldızlı gök" demişti Königsberg'li
"içerimde ahlâk yasası".
Yasa mı? Kimin için? Neyi berkitir yasa?
İster gözünü oğuştur, istersen tetiği çek
idam mangasındasın içinde yasa varsa.
Girmem, girmedim mangalara
Yer etmedi adalet duygusu
içimde benim
çünkü ben
ömrümce adle boyun eğdim.
Yıldızlı gökten bana soracak olursanız
kösnüdüm ona karşı
onu hep altımda istedim.

Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız
ve devam ediyor başkalarının hınçlarıyla
düşmanı gösteriyorlar, ona saldırıyoruz
siz gidin artık
düşman dağıldı dedikleri anda
anlaşılıyor 
baştan beri bütün yenik düşenlerle 
aynı kışlaktaymışız 
incecik yas dumanı herkese ulaşıyor
sevinç günlerine hürya doluştuğumuzda 
tek başınayız.

Diyorum hepimizin bir gizli adı olsa gerek
belki çocuk ve ihtiyar, belki kadın ve erkek
hepimiz, herbirimiz gizli bir isimle adaşız
yoksa şimdiye kadar hesapların tutması lâzımdı
hayatımıza kendi adımızla başlardık 
bilmediğimiz bir isim, hesaptaki bu açık
belki dilimi çözer, aşkımı başlatırım
aşk yazılmamış olsa bile adımın üzerine
adımı aşkın üstüne kendim yazarım.

                                 Twitter'dan Takip Et

                                Facebook'tan Takip Et

                           Anasayfaya Dön/Homepage

14 Aralık 2013 Cumartesi

İsmet Özel - Esenlik Bildirisi




          Tüm Paylaşımları Twitter'dan ve Facebook'tan Takip Et

Şarkı Sözü: 

Bir şehrin urgan satılan çarşıları kenevir 
kandil geceleri bir şehrin buhur kokmuyorsa 
yağmurdan sonra sokaklar ortadan kalkmıyorsa 
o şehirden öcalmanın vakti gelmiş demektir 

Duygular paketlenmiş, tecime elverişli 
gövdede gökyüzünü kışkırtan şiir sahtedir 
gazeteler tutuklamış dünya kelimesini 
o dünyadan, o şiirden öcalmalı demektir 

Ölüm gelir, ölüm duygusuna karşı saygısız 
ve zekâ babacan tavrıyla tiksinti verir 
söz yavan, kardeşlik şarkıları gayette tıkız 
öcalınmazsa çocuklar bile birden büyüyebilir 

Yargı kesin: Acı duymak ruhun fiyakasıdır 
kin, susturur insanı; adına çıdam denir 
susulunca tutulan çetele simsiyahtır 
o siyah öcalmakcasına gür ve bereketlidir 

Vandal yürek! Görün ki alkışlanasın 
ez bütün çiçekleri kendine canavar dedir 
haksızlık et, haksız olduğun anlaşılsın 
yaşamak bir sanrı değilse öcalınmak gerektir. 

(1973)

İsmet Özel

                                 Twitter'dan Takip Et

                                Facebook'tan Takip Et

                           Anasayfaya Dön/Homepage

12 Kasım 2013 Salı

Turgut Uyar - Geyikli Gece




          Tüm Paylaşımları Twitter'dan ve Facebook'tan Takip Et

Şarkı Sözü: 

Halbuki korkulacak hiçbir şey yoktu ortalıkta 
Herşey naylondandı o kadar 
Ve ölünce beş on bin birden ölüyorduk güneşe karşı 
Ama geyikli geceyi bulmadan önce 
Hepimiz çocuklar gibi korkuyorduk. 

Geyikli geceyi hep bilmelisiniz 
Yeşil ve yabani uzak ormanlarda 
Güneşin asfalt sonlarında batmasıyla ağırdan 
Hepimizi vakitten kurtaracak 

Bir yandan toprağı sürdük 
Bir yandan kaybolduk 
Gladyatörlerden ve dişlilerden 
Ve büyük şehirlerden 
Gizleyerek yahut dövüşerek 
Geyikli geceyi kurtardık 

Evet kimsesizdik ama umudumuz vardı 
Üç ev görsek bir şehir sanıyorduk 
Üç güvercin görsek Meksika geliyordu aklımıza 
Caddelerde gezmekten hoşlanıyorduk akşamları 
Kadınların kocalarını aramasını seviyorduk 
Sonra şarap içiyorduk kırmızı yahut beyaz 
Bilir bilmez geyikli gece yüzünden 

'Geyikli gecenin arkası ağaç 
Ayağının suya değdiği yerde bir gökyüzü 
Çatal boynuzlarında soğuk ay ışığı' 
İster istemez aşkları hatırlatır 
Eskiden güzel kadınlar ve aşklar olmuş 
Şimdi de var biliyorum 
Bir seviniyorum düşündükçe bilseniz 
Dağlarda geyikli gecelerin en güzeli... 

Hiçbir şey umurumda değil diyorum 
Aşktan ve umuttan başka 
Bir anda üç kadeh ve üç yeni şarkı 
Belleğimde tüylü tüylü geyikli gece duruyor. 

Biliyorum gemiler götüremez 
Neonlar teoriler ışıtamaz yanını yöresini 
Örneğin manastırda oturur içerdik iki kişi 
Ya da yatakta sevişirdik bir kadın bir erkek 
Öpüşlerimiz gitgide ısınırdı 
Koltuk altlarımız gitgide tatlı gelirdi 
Geyikli gecenin karanlığında.. 

Aldatıldığımız önemli değildi yoksa 
Herkesin unuttuğunu biz hatırlamasak 
Gümüş semaverleri ve eski şeyleri 
Salt yadsımak için sevmiyorduk 
Kötüydük de ondan mı diyeceksiniz 
Ne iyiydik ne kötüydük 
Durumumuz başta ve sonda ayrı ayrıysa 
Başta ve sonda ayrı olduğumuzdandı... 

Ama ne varsa geyikli gecede idi 
Bir bilseniz avuçlarınız terlerdi heyecandan 
Bir bakıyorduk akşam oluyordu kaldırımlarda 
Kesme avizelerde ve çıplak kadın omuzlarında 
Büyük otellerin önünde garipsiyorduk 
Çaresizliğimiz böylesine kolaydı işte 
Hüznümüzü büyük şeylerden sanırsanız yanılırsınız 
Örneğin üç bardak şarap içsek kurtulurduk 
Yahut bir adam bıçaklasak 
Yahut sokaklara tükürsek 
Ama en iyisi çeker giderdik 
Gider geyikli gecede uyurduk 

'Geyiğin gözleri pırıl pırıl gecede 
İmdat ateşleri gibi ürkek telaşlı 
Sultan hançerleri gibi ay ışığında 
Bir yanında üstüste üstüste kayalar 
Öbür yanında ben 
Ama siz zavallısınız ben de zavallıyım 
Domino taşları ve soğuk ikindiler 
Çiçekli elbiseleriyle yabancı kalabalık 
Gölgemiz tortop ayak ucumuzda 
Sevinsek de sonunu biliyoruz 
Borçları kefilleri bonoları unutuyorum 
İkramiyeler bensiz çekiliyor dünyada 
Daha ilk oturumda suçsuz çıkıyorum 
Oturup esmer bir kadını kendim için yıkıyorum 
İyice kurulamıyorum saçlarını 
Bir bardak şarabı kendim için içiyorum 
'Halbuki geyikli gece ormanda 
Keskin mavi ve hışırtılı 
Geyikli geceye geçiyorum' 

Uzanıp kendi yanaklarımdan öpüyorum.

                                 Twitter'dan Takip Et

                                Facebook'tan Takip Et

                           Anasayfaya Dön/Homepage

27 Eylül 2013 Cuma

Tuncel Kurtiz & Suavi - Geçit Yok İsyan Var


          Tüm Paylaşımları Twitter'dan ve Facebook'tan Takip Et

Şiir Sözü:

Derine, hep derine kazıyoruz...
nerde, çağımızın o altın kalbi.
çağımızın altın kalbini arıyoruz
üzerimizde ağır bir yeryüzü
gökyüzünden uzakta...
çok uzakta....
derine , hep derine kazıyoruz...
nerde, çağımızın o altın kalbi.
çağımızın, altın, kalbini arıyoruz...

Madencileriz biz...
Devrimcileriz biz...
Patlarız... Volkan gibi...
Çağ, yenmeyecek bizi...
Yorgun değiliz biz...
bağdatl'ıyız, bağdat'tayız, bağdat'lıyız
bağdat'ta düşünce bombalar adımız meçhule kalır
adımız meçhul
yanar kavrulur bedenimiz sevdiklerimiz
yanar kavrulur
külümüz kalır geriye rüzgarda savrulur
sözümüz kalır
bir de öfkemiz, birde öfkemiz, birde öfkemiz
öfkeliyiz... Öfkeliyiz...
kül savrulur, söz kalır, öfke büyür
büyüyor!

bağdat'lıyız, bağdat'tayız, dünyanın her yanındayız
bu kan denizinin dalgalarıyla
yankileri boğacağız

bağdat'lıyız, bağdat'tayız, bağdat'tayız, her yandayız

geçit yok, isyan var emperyalizme karşı
katlettiğin yetti artık, yetti artık, yetti

geçit yok, isyan var emperyalizme karşı
söndürdüğün ocaklar yetti artık, yetti, yetti..

yetmez artık
bombaların durduramaz bu seli
sorulacak bir hesap var
yetti artık yetti
atılan bombanın bir hesabı olacak
olmalı
yetti artık, yetti
bu hesap vakti geldi

bombalanan topraklarda yakılan hayatların
söyleyecekleri bitmedi daha
bitmeyecek
bombalanan insanlarımız adına da
haykırıyoruz bir kez daha

katil amerika!!!

önce gürleyen sesimiz kovar yankileri
sonra biz
bombalanan topraklarda yakılan halkların
soracakları hesap bitmedi daha
bitmeyecek

geçit yok amerika'ya!!!

buralarda biz varız hey!
türküz, kürdüz, arabız biz...
sömürü, işgal, istila varsa
ya istiklal ya ölüm diyenler de vardı
varlar, varolacaklar hey
biz varken, geçit yok amerika'ya
buralarda biz varız
halkız biz
sömürü işgal istila varsa
kurtuluş kavgası olacaktır
biz halkız

bağdat yanan çocuk çığlık çığlığa
çığlık dicle'ye, nehir denize
denizler dalgalı mahir'ce meydanlarda
vurun dalgalar made in USA kıyılara
yükselin denizler
meydanları sel alsın
boğulup gitsin bu yankiler coni'siyle toni'siyle

bağdat'lı çocuğun çığlığı meydanlarda
öfke dolu bir haykırış, bir taş, bir ateş
ki hıncımız yanan çocukların acısı kadar büyük

kim yaktı bağdat'lı bebeleri böyle!
hangi alçak çıkarlar için yüksek teknolojiyle
yaktılar, yıktılar, bombaladılar biliyoruz
biliyoruz suç kesin
suçlu malum emperyalizm!

gereği düşünüldü....
gereği düşünüldü....

"iyi halsiz" katillere adil olmaktır en büyük ceza
bağdat'ta yanan çocukların acısı kadar
acımasız olacağız bu kovboylara
bağdat'ta yananların ahı kadar
adaletli olacağız...

Geçit Yok !
Geçit Yok !
Geçit Yok !

                                 Twitter'dan Takip Et

                                Facebook'tan Takip Et

                           Anasayfaya Dön/Homepage

26 Eylül 2013 Perşembe

Ahmet Telli - Su Çürüdü




          Tüm Paylaşımları Twitter'dan ve Facebook'tan Takip Et

Şiir Sözü:

Yetmiş iki gündür bir dolapta kilitliyim.
Yalnızca anahtar deliğinden hava giriyor ve ölü bir ışık sızıyor içeri.
Yalnızlık hiç de tanrısal değil, görkemli değil.
O yalınzca geçmişle gelecek, ölümle yaşam arasında kocaman bir karanlık nokta.
Geçmişi ve geleceği olmayan, ölümle yaşam arasında irinli bir leke yalnızlık denilen.
şimdi ne varsa, anahtar deliğinden sızan havayla ışıkta... ( Farkına varsalar, kapatırlar mıydı onu da?)
Bütün belleğimdekileri yokettim.
Elektrikli bir aygıyla yaktım, jiletle kazıdım.
Çığlıkların aralığından uçurdum hepsini, kuledip savurdum.
Adımdan gayrısını bilmiyorum.

Zamanı yiyip bitirdi karanlık.

Gece yoktu.
Güneş çoktan kömürleşmiş ve yeryüzü yapışkan bir karanlıkla örtülmüştü.
Yabanıl sesler geliyordu derinlerden ve karanlığı ince bir bıçak gibi yirtiyordu.
Saklayan kırbaç gibi...
Acı duvarını aşan bu sesler, madeni bir gürültüye dönüyor ve yerkabuğunu zorluyordu artik.
Sesim yoktu.
Karanlığın karnında yitirdim sesimi.
Kör bir kuyuda unutulan Yusuf'tum belki.
Ama durmadan soruyorlardı.
Tanrılar bilmiyordu sordukları şeyleri, peygamberler büsbütün hain çıkmıştı.
Ama yine de soruyorlar, soruyorlar, soruyorlar...

İki şeyi bilmek istiyorum.

(Belki aynı şeyi iki kere bilmek istiyordum.)
Duvarların rengi neydi?
Derimin rengi neydi?
Dokunuyorum duvarlara; parmak uçlarımla, avuçlarımla,
dilimle dokunuyorum.
Duvarların bir rengi olmalı.
Ama hiçbir duvarcının, hiçbir ressamın bu rengi bildiğini sanmam.
Adı yoktu bu rengin, kimyası yoktu.
Belki renksizliğin rengiydi bu.
Çürüyen bir bedenin kokusuydu duvarların rengi...
Adımdan gayrısını bilmiyorum.

Bir böcek gibi antenlerimi gezdiriyorum bedenimde.

Anahtar deliğinden sızan ölü ışıkta ellerime bakıyorum. 
Ellerim...
Sanki bir kadinin memelerini hiç okşamamış, sıcaklığını duymamış.
Ellerim...
Her dizesi çığlık olan şiirleri hiç yaratmamış sanki.
Ne beyaz tenliyim artık, ne esmer, ne de kara...
Cüzzamlının, vebalının bir rengi vardır.
İrinin bir rengi...
Ölunun bile bir rengi vardır ama derimin rengi yoktu.
Belki çürüyen bir kentin rengiydi bu.
Çürüyen bir dünyanın...
Adımdan gayrısını bilmiyorum.

Killi, ayakları üzerinde duramayan bir yaratıktım artık.

Soyumun neye benzediğini unuttum.
'İnsana benziyorlardı' diye duymuştum bir vakitler.
Demek ki şimdi maymun halkasında insanlık...
Adımdan gayrısını bilmiyorum.

Ağzımı anahtar deliğine dayayıp havayı emiyorum.

Böcek sokması gibi bir yanma duyuyorum boğazımda.
Oysa kuru bir yaprağı bile dalından düşürecek gibi değil bu esinti.
Belki çöle dönmüş toprağa tek yağmur damlasının düşüşü yalnızca.
Çamur gibi bir yağmur damlası...
Ama toprak, bu damlayla çatlatacak bağrındaki tohumu.
Çöl, bütün vahalarını bu damlayla yeşertecek...
Genzim yanıyor.
İnce bir kan şeridi sızıyor dudaklarımdan.
Kirli, sıcak ve simsiyah...
Adımdan gayrısını bilmiyorum.

Suyum, bir litrelik karton süt kutusu içinde.

Yetmiş iki gündür sakındığım ve her gün ancak bir kere dudaklarımı değdirdiğim...
Dilimi bir köpek gibi değdirdiğim.
(Dilin suya dokunuşu... Bir süngerin denizi yutuşu yani. Bir çölün seraba kesilmesi bir an için.)
Her gün ancak bir kere değdiriyorum dudaklarımı suya. Dilimi kaçırıyorum artık.
Sünger, bütün vantuzlarını birden uzatmasın diye... Bataklıktaki suyun da bir su yanı vardır.
Çürüyen bir bedenin bile dayanılabilir kokusuna.
Kutuda kalan son bir yudum su, bu bile değildi artık.
Küstü, öldürdü kendini su...
Su çürüdü...
Adımdan gayrısını bilmiyorum...

                                 Twitter'dan Takip Et

                                Facebook'tan Takip Et

                           Anasayfaya Dön/Homepage

4 Eylül 2013 Çarşamba

Attilâ Ilhan - Sisler Bulvarı

4


          Tüm Paylaşımları Twitter'dan ve Facebook'tan Takip Et

Şiir Sözü:

elinin arkasında güneş duruyordu
aylardan kasımdı üşüyorduk
ağacın biri bulvarda ölüyordu
şehrin camları kaygısız gülüyordu
her köşe başında öpüşüyorduk

sisler bulvarı'na akşam çökmüştü
omuzlarımıza çoktan çökmüştü
kesik birer kol gibi yalnızdık
dağlarda ateşler yanmıyordu
deniz fenerleri sönmüştü
birbirimizin gözlerini arıyorduk

sisler bulvarı'nda seni kaybettim
sokak lambaları öksürüyordu
yukarıda bulutlar yürüyordu
terkedilmiş bir çocuk gibiydim
dokunsanız ağlayacaktım
yenikapı'da bir tren vardı

sisler bulvarı'nda öleceğim
sol kasığımdan vuracaklar
bulvar durağında düşeceğim
gözlüklerim kırılacaklar
sen rüyasını göreceksin
çığlık çığlığa uyanacaksın
sabah kapını çalacaklar
elinden tutup getirecekler
beni görünce taş kesileceksin
ağlamayacaksın! ağlamayacaksın!

sisler bulvarı'ndan geçtim sırılsıklamdı
ıslak kaldırımlar parlıyordu
durup dururken gözlerim dalıyordu
bir bardak şarabda kayboluyordum
gece bekçilerine saati soruyordum
evime gitmekten korkuyordum
sisler boğazıma sarılmışlardı

bir gemi beni afrika'ya götürecek
ismi bilmiyorum ne olacak
kazablanka'da bir gün kalacağım
sisler bulvarını hatırlayacağım
kırmızı melek şarkısından bir satır
lodos'tan bir satır yağmur'dan iki
senin kirpiklerinden bir satır
simsiyah bir satır hatırlayacağım
seni hatırlatanın çenesini kıracağım
limanda vapur uğuldayacak

sisler bulvarı bir gece haykırmıştı
ağaçları yatıyordu yoksuldu
bütün yaprakları sararmıştı
bütün bir sonbahar ağlamıştı
ağlayan sanki istanbul'du
öl desen belki ölecektim
içimde biber gibi bir kahır
bütün şiirlerimi yakacaktım
yalnızlık bana dokunuyordu

eğer sisler bulvarı olmasa
eğer bu şehirde bu bulvar olmasa
sabah ezanında yağmur yağmasa
şüphesiz bir delilik yapardım
hiç kimse beni anlayamazdı
on beş sene hüküm giyerdim
dördüncü yılında kaçardım
belki kaçarken vururlardı

sisler bulvarı'ndan geçmediğim gün
sisler bulvarı öksüz ben öksüzüm
yağmurun altında yalnızım
ağzım elim yüzüm ıslanıyor
tren düdükleri iç içe giriyorlar
aklımı fikrimi çeliyorlar
aksaray'da ışıklar yanıyor
sisler bulvarı ayaklanıyor
artık kalbimi susturamıyorum

                                 Twitter'dan Takip Et

                                Facebook'tan Takip Et

                           Anasayfaya Dön/Homepage